top of page

AYNADA YÜZLEŞİLEN SIRLAR

Ankara’daki Nurol Sanat Galerisi 2022 yılının son sergisi olarak “Aynadaki Sırlar” başlıklı bir karma sergiye yer verdi. Sergide resim, heykel ve seramik disiplinlerinden 40’a yakın sanatçının portre çalışmaları yer aldı. “Aynadaki Sırlar”ın küratörlüğünü ise Mutlu Başkaya, Fatma Batukan Belge ve İlhan Marasalı üstlendi.


MUTLU BAŞKAYA- FATMA BATUKAN BELGE- İLHAN MARASALI

Dünyanın bilinen en eski portresi başparmağımızdan daha küçük, mamut dişinden bir kadın kafasıdır. Yaklaşık 26 bin yıl önce, şimdi Moravia olarak bilinen yerde av hayvanlarıyla dolu bir vadide, bir erkek ya da kadın bu küçük kafayı beceriyle ve sert fildişine biçim verebilmek için biraz da inatla oymuştu. Çenesindeki gamze ve tek gözündeki sakatlık gibi yaşayan bir kadının bireysel özellikleri belirgin biçimde betimlenmişti. Bu portreyi yapan atamız karşısındaki insanın varlığını- oto portre ise kendi varlığını- somutlaştırırken büyük olasılıkla binlerce yıl sonrasına da aktaracağını bilmiyordu.

Portre sözcüğü Latince “protraho” kökünden türetilmiştir ve "kopyasını almak" anlamını taşır. Portre resminin ortaya çıkışının nedenlerinden biri kişiyi ölümsüzleştirmek ve sonraki kuşaklara hatırlatmaktır. İnsan yüzü resmi yapılan kişinin kim olduğunu vurgulayan en önemli unsurdur. Sanat tarihi boyunca portreler de akımlarla beraber değişikliğe uğramıştır. Modern sanatta artık sanatçının portredeki ereği modelini kopyalamak değildir. Portrede benzerliği yakalamakta neyin önemli olduğunu soran bir yazara Picasso “Hiçbir şey” diye yanıt vermiştir. Bir portrenin modele benzeyip benzemediğini bilmenin sanatçı için bir önemi yoktur.


Modern sanatta portre, sanatçının karşısındaki varlığı nasıl algıladığı, kendisininkiyle beraber onun varoluşunu da sorguladığı bir düzleme oturmuştur. Modelin iç dünyası ile birlikte sanatçının modeli üzerine yansıttığı kendi iç dünyasını da izleriz. Oto portede ise sanatçı yapıtın hem öznesi hem de nesnesidir. Yapıt, kendini izleyiciye sunan sanatçının toplumsal alana bağlanma noktasını oluşturur.

İçine yönelen ve kendine bakan insan “ete-kemiğe bürünmüş” görünen varlığı dışında bedene ihtiyaç duymayan başka bir varlığı daha olabilme ihtimalini keşfeder. “Bir ben vardır bende, benden içeru” diyen Yunus Emre’nin keşfettiği o diğer “ben” aslında modern psikanalizdeki “öteki ben” (alter ego)den başkası değildir. Bazen o öteki ben’lerin izini aynadaki yansımamızda ararız. Üstlenmek zorunda olduğumuz toplumsal rollerimiz yüzünden aynaya baktığımızda kendimizi “hangisi ben, hangisi sen, hangisi o” sorusuna cevap ararken bulabiliriz… Aynada kaç kere gerçekten kendimizle yüzleşiriz? Aynanın sırı başka hangi içsel sırlarımızı saklar? Binlerce yıl önce yüzeyi parlatılmış bir obsidyende kendi yansımasını gören insan nasıl bu görüntüye bir anlam yüklemeye çalıştıysa biz de açıklayamadığımız karmaşık hallerimizle aynada yüzleşiriz.


Portre ya da otoporte bir sanatçının toplumla, bireyle, kendisiyle yüzleşirken başvurduğu bir anlatım yoludur. “Aynadaki Sırlar” karma sergisindeki portrelerde bu yüzleşmenin imgeleşmesini izleyeceğiz.


Comments


bottom of page