top of page

"BU KONUMA ATATÜRK'ÜN VERDİĞİ HAKLARLA GELDİM"

Seramiğin bilim alanında çalışan Prof. Dr. H. Aygül Yeprem, erkeklerin egemen olduğu bu ortamda kariyer yapmış bir bilim insanı. “Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara vermiş olduğu haklarla, onların gelişmesini sağlamasıyla bu konuma gelebildiğim için şükrediyorum” diyor.


FATMA BATUKAN BELGE

Bugün Batı’da bilim alanının seçkin pozisyonlarda yer alan her dokuz erkeğe bir kadın düşüyor. Avrupa ve OECD ülkelerinde kadın bilim insanlarının çok azı karar alacak pozisyonda. Çalışmaları genellikle daha sert bir şekilde değerlendiriliyor; eşdeğer bir eğitim ve mesleki deneyime sahip erkek meslektaşlarından daha düşük maaş, daha az finansman ve burs alıyorlar. Seramiğin bilim alanında çalışan kadınların sayısı da erkek meslektaşlarından çok daha az. Erkek egemen bu ortamda akademik çalışmalarını sürdüren, Yıldız Teknik Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği’nde öğretim üyesi Prof. Dr. H. Aygül Yeprem ile sohbet ettik.


Bir süredir İsveç’tesiniz, ne yapıyorsunuz orada? Ne kadar kalacaksınız?


Misafir profesör olarak 2019 Eylül sonundan beri Stockholm’deyim. TÜBİTAK’ın 2219 yurtdışı araştırma bursuyla bir yıllığına geldim. Stockholm Üniversitesi’nde bir projede çalışıyorum. Onların zaten devam eden bir projesi, nanoseluloz köpük malzemelerle ilgili. Projede selüloz nanofiberlere dayanan kompozit köpükler ve tanen destekli bir prosese dayanan farklı metal oksit ve kil nano partikülleri üretilmesi üzerinde çalışıyoruz. Elde edilecek kompozit köpüklerin iyi mekanik özellikler ve kullanışlı fonksiyonel özellikler (örneğin ısıya dayanıklılık) göstermesi beklenmekte. Stockholm Üniversitesi Malzeme Kimyası Bölümü’nde birlikte çalıştığım Prof. Dr. Lennart Bergström ve ekibinin önceki çalışmalarında CNF (Seluloz nanofiber) + Tanen + metal oksit film kompleksleri önceden çalışılmış olup film yerine kompozit köpük üretimini yeni çalışıyoruz.


Bu köpük malzeme nerede kullanılıyor?


Nanoselüloz bazlı gözenekli malzemeler birçok değişik alanda kullanılabilir. Hafif ama dayanıklı malzeme üretiminde, ambalaj sanayinde, membrane ve filtrelerde, biyomalzemelerde, elektrikli cihazlar ve enerji depolama sistemlerinde, ısı yalıtımı ve yangın geciktirici malzemelerde kullanımı en yaygın olanlarıdır.


Neden İsveç? Sizi oraya çeken akademik ortamı mı, ülkenin doğası mı, yaşam tarzı mı oldu?


İsveç’e ilk kez 2017 yazında geldim ve doğasına hayran oldum. Özellikle Stockholm’den bahsediyorum. “Sular üzerindeki güzellik” diye de geçiyor ismi. Bir sürü gölü var, çok güzel, çok yeşil. Öncelikle doğasını ve yaşam tarzını çok beğendim. TÜBİTAK bursunu da bir süredir düşünüyordum ama hangi ülkeye gideceğime karar verememiştim. Almanya, Hamburg’ta bir sene yaşadım. Orada yaşamaktan da çok mutluydum. Bilimsel olarak da çok güzeldi. Doktoramın bir kısmını orada yapmıştım. YÖK bursu ile iki ay İngiltere Exeter’de de bulundum. Değişik bir yer olsun istedim. İsveç’i çok beğenince ve Stockholm Üniversitesi’nde Prof. Lennart Bergström‘le bağlantı kurunca, konu bana çok yakın olmasa bile gelmek istedim. Fakat bilimsel olarak da çok iyi bir yer, çok mutluyum burada olmaktan, burada çalışmaktan… Huzur var, sakinlik var. Doğa güzel, insanlar birbirine saygılı, kadın hakları çok iyi. Yani insan gibi yaşıyorsunuz burada. Nüfus yoğunluğu az olduğu için yaşam şartları daha iyi. Ama çok pahalı, özellikle bizim paramıza göre.


Türkiye’yi özlüyor musunuz?


Özlüyorum tabii, Türkiye benim ülkem. Doğduğum, büyüdüğüm yer ve ülkemi çok seviyorum. Bizim de doğamız çok güzel fakat karmaşa var. Ayrıca insan haklarının, özellikle kadın haklarının burası kadar iyi olduğunu düşünmüyorum. Bu bakımdan kıyaslama yapınca biraz daha yol katetmemiz gerektiğini düşünüyorum.


Peki ya bilimsel akademik ortamı karşılaştırırsanız?..


Bilimsel olarak bizden daha ileriler diyemem, bizlerin onlardan aşağı kalır yanı yok ama imkanları daha iyi. Projeler için finansal destekleri daha kolay alabiliyorlar ve doktora öğrencileri maaş aldıkları için sayıları daha çok ve rahatça araştırma yapıp daha çok bilimsel yayın yapabiliyorlar. Bu durumda sanki bizdekilerden daha çok çalışıyormuş gibi görünüyorlar. Oysa imkanlardan dolayı çalıştırdıkları doktora öğrencileri fazla ve her türlü geri dönüş de ona göre daha verimli oluyor.


Seramik alanında çalışan bir bilim kadını olarak bu ortamda zorluklar yaşadınız mı? Çünkü sanatın aksine seramiğin bilim kanadı erkeklerin egemenliğinde bir alan. Bir kongrede bile bunu basitçe gözlemlemek mümkün.


Evet bu ortamda çok zorluklar yaşadım, doğrudur. Sanat deyince kadın-erkek ikisi de akla geliyor ama seramik bilim alanında daha çok erkekler hakim. Bu konuyla ilgili çalışan kadın meslektaşlarım da var ama genel olarak gözlemlediğinizde erkeklerin egemen olduğu bir alan. Her türlü zorluğu yaşadım ama seramiği çok sevmiş olduğum için bu zorluklar bana o kadar dokunmadı. Bana daha çok bazı insanların akademik ortamdaki tarzları dokundu. Yükselmeyi, gelişmeyi önleyici ortamlarla karşılaştım. Bunlar üzücü şeyler. Çünkü o zaman belli bir yere gelebilmek için olması gerekenden daha fazla çaba göstermeniz gerekiyor. Halbuki o engeller olmasa ülkeniz için, bulunduğunuz ortam için çok daha faydalı şeyler yapabilirsiniz. Bu koşullarda bu şans azalmış oluyor. Bu durumun ülkemizin bilim alanında gelişmesinde kısıtlayıcı bir durum olduğunu düşünüyorum.


Akademik kariyerinize çocuk büyütmek için ara vermişsiniz, doğru mu?


Evet ara verdim ama aslında çocuk büyütmek için değil. Yüksek lisanstan mezun olurken hocalarım araştırma görevlisi olmamı istemişlerdi. Kimya Mühendisliği’nden mezunum lisans ve yüksek lisans olarak. O zaman idealim akademisyen olmak değildi, özel sektörde çalışmaktı. Bir süre iki yıl kadar iki ayrı yerde çalıştım. Daha sonra oğlum dünyaya geldi. İşyerinin şartlarından da çok memnun değildim, çocuğum doğunca bıraktım. O belli bir yaşa gelene kadar çalışmadım. Daha sonra seramiğe yakın olduğu için Metalurji ve Malzeme Mühendisliği alanında uzman olarak akademik hayatıma başladım. Başladıktan bir yıl sonra 1997 sonunda da doktorama başladım.


Bir oğlunuz var değil mi? Kaç yaşında, ilişkiniz nasıl? Ara vermeyip çalışsaydınız bu ilişkide fark yaratır mıydı?


Oğlum Enver Can Kılıç 29 yaşında. İlişkimiz çok güzel ama bir anne-oğuldan çok arkadaş gibiyiz. Bunun seneler önce eşimden ayrılmamla da alakası var. Ben hem anne hem baba oldum. Türkiye koşullarında iki görevi birlikte üstlenmek zor. Bir yanınız bir yerde erkek gibi oluyor. Ara vermeyip çalışsaydım ne olurdu bunu çok düşündüm; akademik kariyerimi daha önce elde ederdim, daha erken profesör olurdum. Fakat yine de mutluyum. Rahat rahat çocuğumu büyütmüş oldum, onun büyümesinin her aşamasını gördüm. Klişe bir laf olacak ama bir aralar reklamlarda vardı, ‘çocuk da yaparım kariyer de’… Ben çocuğumu doya doya büyüttüm, geriye baktığımda bu beni mutlu ediyor. Yıllar geçtikçe, kariyer aldıkça iyi ki oturup oğluma bakmışım diyorum.

H. Aygül Yeprem ve oğlu Enver Can Kılıç.

Oğlunuz ne okudu?


Oğlum da benim gibi kimya yüksek mühendisi, şu anda Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nde doktorasını yapıyor. Kısmetse bir yıl içinde bitecek. Yüksek lisansından sonra askerliğini de kısa dönem olarak yaptı. Doktorasını yaparken iki sene bir özel sektörde çalıştı, Hollanda’da eğitimler aldı iyi bir XRD ve XRF uzmanı. Bir senedir çalışmıyor, uygun bir iş bulamıyor. Pandeminin de çok etkisi var tabii ki ama işsizlik problemi maalesef ülkemizin başlıca problemlerinden birisi. Şu sıralar Erasmus ile staj yapma hakkı kazandı, öğrenci vizesine başvurduk, kısmetse Stockholm’de Kraliyet Teknoloji Enstitüsünde (KTH) birkaç ay staj yapacak. Bu zorunlu bir staj değil ama mesleki kariyerine çok fayda sağlayacağını düşünüyoruz.


Ve sonra arayı kapatıp profesör oldunuz. Aileniz sizinle gurur duyuyordur…


Arayı kapatıp profesör olmak kolay bir şey değildi. Bu yola girenlerin hepsi profesör olacak diye bir şey de yok ama böyle bir ara verdikten sonra profesör olmak daha da zordu. Bununla ben de gurur duyuyorum, ailem de… Ailem zaten çekirdek bir aile; annem, oğlum başta olmak üzere… Babamı çok küçük yaşta kaybettim, 9 yaşındaydım. Eminim yaşasaydı o da benimle çok gurur duyardı. Bütün bu noktaya gelmem tabii ki ailemin desteği, benim azmim sayesinde ve Allah’ın yardımıyla oldu. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara vermiş olduğu haklarla, onların gelişmesini sağlamasıyla bu konuma gelebildiğim için çok şükrediyorum. Anne tarafım Balkanlar’dandır. Annemin babası rahmetli dedem Selanikli’dir. Mustafa Kemal Atatürk ve annesi Zübeyde Hanım Selanik’te komşularıymış. Dedem doğduğunda Mustafa Kemal lise ayarındaki askeri okuldaymış ve rahmetli dedemin adını bizzat kendisi koymuş, Kemal olarak. Bununla da her zaman çok övünürüm.

Seramiği çok sevdiğinizi söylediniz. Seramik alanına sizi yönelten neydi?


Yıllar önce Kimya Mühendisliği’nde lisans öğrencisiyken şimdiki gibi zorunlu staj yapmamız gerekiyordu. O zaman Dragos’ta yazlıktaydım, oraya yakın diye Kartal Yunus’taki Vitra seramik fabrikasında staja başladım. Bir ay çok güzel bir staj yaptım. Çamur hazırlanmasından, Ar-Ge’ye, alçı kalıptan döküme kadar fabrikanın her bölümünde bizzat çalıştım ve çok hoşuma gitti, seramiği çok sevdim. Hatta daha sonra bitirme tezim için de seramikle ilgili bir konuyu seçtim ve yine fabrikada çalıştım. Bazı deneysel çalışmalarımı orada yaptım. Bitirdikten sonra bana iş de teklif ettiler. Beni ilk seramiğe yönlendiren orasıdır. Daha sonra da Metalurji Mühendisliği’ne geçişim de seramikle ilgili çalışmalarımdan dolayıdır. Emekliliğime doğru ya da emekli olduktan sonra seramik sanatıyla ilgilenmek ve seramik kursuna gitmek istiyorum. Biraz da seramik sanatları ile uğraşmak istiyorum eksik kalmasın.


Üniversiteler ve sektör arasında yeterli iletişim var mı sizce?


Bence çok yeterli bir iletişim yok. Ben yine bir projeyle iki ay Almanya Freiberg’de Seramik Enstitüsü’nde bulunmuştum. Orada sektörle üniversiteler arasında harika bir iletişim olduğunu gözlemledim. Şimdi bulunduğum Stockholm Üniversitesi Malzeme Kimyası Bölümü’nde de yine sanayi ile çok kuvvetli iletişimler var. Bizdeki iletişimlerin çok kuvvetli olmamasının sebebinin akademik kısımdan mı, özel sektör kısmından mı kaynaklandığını tam olarak irdeleyemeyeceğim. Bazen ikisi birden olabiliyor. Bu ilişkilerin daha çok geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.


Teknolojik gelişmeler ışığında seramiğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?


Biz geleneksel seramiklerde gerçekten dünyanın sayılı ülkelerinden biriyiz. Burada seramik hammaddelerimizin verimli olmasının da çok önemi var. Fakat ileri teknoloji seramiklerinde hala çok yol almamız gerekiyor. Bu alanda daha geliştirici çalışmalar yapmalıyız.

Comentarios


bottom of page